Düşünsene, bir hırsız evine giriyor ve tüm değerli eşyalarını çalıyor. Sonra biri çıkıp sana diyor ki: “Ama kapıyı neden kilitlemedin? Perdeleri neden kapatmadın? Hırsızı sen davet etmişsin resmen!” Ne kadar saçma, değil mi? İşte “victim blaming” , yani mağduru suçlamak tam olarak böyle bir şey. Ama ne yazık ki, konu tecavüz olduğunda bu saçmalık hâlâ devam ediyor.
Mağdurun kıyafeti, davranışı, bulunduğu yer, saati… Bunlar sürekli sorgulanıyor. Sanki tecavüzcünün suçu, mağdurun “yanlış” bir şey yapmasıyla meşrulaşıyor. Peki, neden böyle düşünüyoruz? Bu yazıda, victim blaming kavramını ele alacağız ve bu yanlış algının kökenine ineceğiz.
Tecavüz Mağdurunu Suçlamak Nedir?
Kısaca açıklamak gerekirse, victim blaming , bir suçun sorumluluğunu mağdura yüklemek anlamına gelir. “O saatte orada ne işi vardı?”, “O kadar kısa etek giyerse olacağı buydu.” gibi cümleler bunun en yaygın örnekleridir. Bu tür söylemler, tecavüzcüyü değil, mağduru sorgular. Yani suçluyu değil, kurbanı yargılar.
Ama bir düşün, birine zarar vermek için bahane arayan birinin, mağdurun ne giydiğine ya da nerede olduğuna gerçekten ihtiyacı var mı? Tecavüz, bir güç gösterisidir. Kıyafet ya da davranış değil, saldırganın zihniyeti bu suçu işler.
Neden Mağduru Suçluyoruz?
Bu sorunun cevabı aslında insan psikolojisinde saklı. “Adil Dünya Yanılgısı” diye bir kavram var. İnsanlar, dünyayı adil bir yer olarak görmek ister. Yani, “iyi şeyler iyi insanlara, kötü şeyler kötü insanlara olur” diye düşünürüz. Bu yüzden, birinin başına kötü bir şey geldiğinde, bilinçaltımızda “Bunu hak etmiş olmalı” diye bir savunma mekanizması devreye girer. Çünkü aksi halde, bu kötü şeyin bizim de başımıza gelebileceğini kabul etmemiz gerekir. Ve bu, korkutucudur.
Bir diğer sebep ise toplumsal cinsiyet rolleri. Kadınların “namuslu”, “edepli” ve “itaatkâr” olması gerektiği fikri, yüzyıllardır toplumlara işlenmiş durumda. Bu yüzden, bir kadın bu kalıpların dışına çıktığında, başına gelenlerden sorumlu tutuluyor. “O saatte dışarıda ne işi vardı?” sorusu, aslında bu zihniyetin bir yansıması.
Mağduru Suçlamak Neden Zararlıdır?
Bir düşün, tecavüze uğramış birinin yaşadığı travmayı. Zaten yeterince zor bir durumdayken, bir de toplumun onu suçladığını hayal et. Bu, mağdurun kendini daha da yalnız ve çaresiz hissetmesine neden olur. Hatta çoğu zaman, bu yüzden yaşadıklarını kimseye anlatamazlar. Çünkü biliyorlar ki, insanlar onları anlamak yerine yargılayacak.
Ayrıca, mağduru suçlamak, tecavüzcüyü cesaretlendirir. Çünkü bu söylemler, tecavüzün bir suç değil, bir “yanlış anlaşılma” ya da “kaza” olduğu algısını yaratır. Bu da, saldırganların kendilerini haklı görmesine yol açar.
Bu Algıyı Nasıl Değiştirebiliriz?
Öncelikle, dilimizi değiştirmemiz gerekiyor. “O saatte orada ne işi vardı?” yerine, “O adam neden birine zarar verdi?” diye sormalıyız. Suçun sorumluluğunu doğru yere, yani suçluya yüklemeliyiz.
Eğitim de bu konuda çok önemli. Çocuklara, özellikle erkek çocuklara, “hayır”ın ne anlama geldiğini öğretmeliyiz. Kadınların, ne giydikleri ya da nasıl davrandıkları yüzünden değil, sadece insan oldukları için saygıyı hak ettiklerini anlatmalıyız.
Medyanın da bu konuda büyük bir rolü var. Haberlerde, mağdurun kıyafeti ya da davranışı değil, saldırganın suçu ön plana çıkarılmalı. Çünkü toplum, medyada gördüklerini içselleştirir.
Sonuç: Suçlu Kim?
Unutma, tecavüzün tek bir sorumlusu vardır: Tecavüzcü. Mağdurun ne giydiği, nerede olduğu ya da nasıl davrandığı, bu suçu haklı çıkarmaz. Bu yüzden, mağduru suçlamak yerine, ona destek olmalıyız. Çünkü bir gün, bu destek senin ya da sevdiklerinin de ihtiyacı olabilir.
Dünyayı daha güvenli bir yer haline getirmek istiyorsak, önce bu yanlış algıyı değiştirmeliyiz. Suçluyu değil, mağduru koruyan bir toplum inşa etmeliyiz. Çünkü kimse, başına gelen bir kötülük yüzünden suçlanmayı hak etmez.