Tarihte öyle olaylar var ki, insanın aklına “Gerçekten böyle bir şey yaşanmış olabilir mi?” sorusunu getiriyor. İşte The Angel Makers , yani “Melek Yapıcılar” olarak bilinen Macar kadınların hikayesi de tam olarak böyle bir olay. Bu kadınlar, 1920’lerde Macaristan’ın Nagyrév köyünde kocalarını, çocuklarını ve hatta bazen komşularını bile topluca zehirleyerek öldürdüler. Peki, bu korkunç olayın arkasında ne vardı? Gelin, bu karanlık hikayeye birlikte bakalım.
Nagyrév Köyü ve Kadınların Sessiz Çığlığı
Nagyrév, 1920’lerde sessiz, sakin bir Macar köyüydü. Ancak bu köydeki kadınların hayatı hiç de dışarıdan göründüğü gibi huzurlu değildi. Çoğu kadın, zorla evlendirilmiş, şiddet gören ve mutsuz bir hayat süren bireylerdi. O dönemde kadınların boşanması neredeyse imkânsızdı. Boşanmak bir yana, kocalarına karşı seslerini bile çıkaramıyorlardı. Peki, bu kadınlar ne yaptı? Çaresizliklerini bir silaha dönüştürdüler.
Köydeki kadınların kaderini değiştiren kişi ise bir ebe olan Júlia Fazekas oldu. Júlia, köyde hem bir ebe hem de bir tür “danışman” olarak biliniyordu. Kadınlar, onun yanına dertlerini anlatmaya gidiyordu. Ancak Júlia’nın sunduğu çözüm, oldukça radikal ve korkutucuydu: Zehir.
Zehirli Çözüm: Arsenik
Júlia Fazekas, kadınlara arsenik kullanarak kocalarından kurtulabileceklerini öğretti. Arsenik, o dönemde fare zehri olarak yaygın bir şekilde kullanılıyordu ve kolayca temin edilebiliyordu. Júlia, kadınlara bu zehri nasıl hazırlayacaklarını ve nasıl kullanacaklarını detaylı bir şekilde anlattı. Zehir, genellikle yemeklere veya içeceklere karıştırılarak veriliyordu. Kocalar, birkaç gün içinde hastalanıyor ve ölüyorlardı. Kimse bu ölümlerden şüphelenmiyordu çünkü o dönemde tıbbi otopsiler yaygın değildi.
Ancak bu olaylar sadece kocalarla sınırlı kalmadı. Bazı kadınlar, çocuklarını, yaşlı ebeveynlerini veya kendilerine yük olduğunu düşündükleri diğer insanları da zehirlemeye başladı. Bu durum, köyde bir tür “zehirleme salgını”na dönüştü.
Kadınların Motivasyonu Neydi?
Peki, bu kadınlar neden böyle bir yola başvurdu? Bunun arkasında birkaç sebep vardı. Öncelikle, o dönemde kadınların hayatı inanılmaz derecede zordu. Çoğu kadın, şiddet gördüğü bir evlilikte sıkışıp kalmıştı. Boşanma gibi bir seçenekleri yoktu ve toplum tarafından dışlanma korkusu yaşıyorlardı. Ayrıca, ekonomik zorluklar da büyük bir etkendi. Bazı kadınlar, bakamayacakları kadar çok çocuğa sahipti ve bu durum onları çaresizliğe sürüklüyordu.
Bir diğer sebep ise Júlia Fazekas’ın etkisiydi. Júlia, kadınlara bir tür “kurtarıcı” gibi görünüyordu. Onlara, hayatlarını kontrol altına alabilecekleri bir yol sunuyordu. Ancak bu yol, karanlık ve ölümcül bir yoldu.
Yakalanma ve Yargılama Süreci
Bu toplu zehirleme olayları yıllarca devam etti. Ancak sonunda, köydeki ölümlerin sayısındaki artış dikkat çekti. Yetkililer, köyde bir şeylerin ters gittiğini fark etti ve soruşturma başlattı. Yapılan otopsilerde, birçok cesette arsenik izine rastlandı. Bu durum, köydeki kadınların toplu bir şekilde insanları zehirlediğini ortaya çıkardı.
1929 yılında, Nagyrév köyündeki birçok kadın tutuklandı ve yargılandı. Júlia Fazekas ise yakalanmadan önce intihar etti. Yargılanan kadınlardan bazıları idam cezasına çarptırıldı, bazıları ise hapis cezası aldı. Ancak bu olay, tarihe “The Angel Makers” olarak geçti ve hala konuşulmaya devam ediyor.
Sonuç: Çaresizlik ve Karanlık Seçimler
The Angel Makers hikayesi, çaresizliğin insanları ne kadar karanlık yollara sürükleyebileceğini gösteren bir örnek. Bu kadınlar, toplumun baskısı ve içinde bulundukları zor koşullar nedeniyle korkunç bir yola başvurdular. Ancak bu, yaptıklarının haklı olduğu anlamına gelmiyor. Bu hikaye, aynı zamanda kadınların tarih boyunca ne kadar büyük zorluklarla mücadele ettiğini ve bazen bu zorlukların onları ne kadar uç noktalara itebileceğini de gözler önüne seriyor.
Tarihten ders almak önemli. Bu tür olaylar, insanlık tarihinin karanlık sayfaları arasında yer alıyor. Ancak bu hikayeler, aynı zamanda toplumsal sorunlara dikkat çekmek ve bu sorunları çözmek için bir fırsat sunuyor.